18 Kasım 2013 Pazartesi

Gezi Stajı 2013

                                                                

                               SİNOP


                    Tarihe uzun süre tanıklık etmiş tarihinin helenistik döneme kadar uzandığı Sinop..  

Sinop; Anadolu'nun kuzey yönde uç noktası olan İnceburun'a doğu yönde bağlanan Boztepe burnu berzahında bir kale-şehir olarak kurulmuş ve tarih boyunca doğu yönde gelişmiştir. Tarih boyunca kale dışına pek taşmayan şehir bir liman kenti özelliği taşır. Berzahın kuzeydoğusundaki dış liman fırtınalara açık olduğu ve denizcilik bakımından kullanışlı sayılmadığı halde, Antikçağ 'da daha çok bu limanın kullanıldığı bilinir. Zamanla kum dolan ve kullanılamaz hale gelen bu limanı berzanın güney-doğusundaki iç limana aynı dönemde bir kanal bağlardı. Bu kanal, Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde kapatılmıştır. Şimdi ise tekrar böyle bir kanal açmak için projeler yürütülmektedir.Sinop ilinin yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı'yla başlamıştır. MÖ 7. yüzyılda bir helen Kolonisi olarak kurulan Sinop, Antik Çağ'da Karadeniz'in en önemli kentiydi. Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle, Helenistik ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti'nin başkenti Amasya'dan sonra Sinop'a taşındı. Bizans döneminde yöre Ortodoks Hristiyanlığının etkisiyle dilde ve kültürde Helenleşmiştir.
Antik çağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Doğu Roma İmparatorluğu, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Candaroğulları ve Osmanlı İmparatorluğu yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesi ile bölgenin en önemli askeri üslerinden biri olmuştur.


Farklı bir coğrafyası olan Sinop bunu tarih boyunca bir çok imparatorluğa ev sahibi yaparak kanıtlamıştır. Ben Sinop'u gezmeye doğu tarafından başladım. İl merkezinin doğusunda yazlık  olarak kullanılan müstakil iki ya da üç katlı evler bulunmakta.


Doğu tarafından merkeze doğru gitmeye başladık. Burası sanki bir adayı ince bir kara parçasıyla karaya bağlamışlar gibi bir an öyle inceliyor ki kara parçası sağınızda ve solunuzda denizi görmeye başlıyorsunuz. Haliyle ortadan bir yol geçiyor ve sağlı sollu kent oluşmaya başlıyor. Kara parçasının genişlediği yer ise şehir merkezi haline gelmiş. Şehir merkezinin girişindeki tarihi surlar ve kale duvarlarının kalıntıları hala durmakta. Yıkık dökük surların üstünde yeni yapılaşmalar görünüyor. Bence ilginç de bir görüntü oluşturuyor bu tarihin izlerini görmek çok güzel olmasına rağmen kent dokusu daha farklı olabilir miydi düşünmek lazım.


Kentin içine girdiğimizde karşıma Selçuklu zamanından kalma bir külliye çıktı. Alaaddin Keykubat'ın yaptırdığı cami medrese hamam ve bir de türbe bulunmakta. Benim özellikle dikkatimi caminin mimarisi çekti. Daha önce Selçuklu mimari eseri görmediğimden belkide. Burada ilk olarak caminin minaresi dışarıda cami duvarı ile birleşik. Bu daha önce alışık olmadığımız bir cami mimarisi. Cami duvarları bir kalenin duvarı gibi çok yüksek ve kentin tam merkezinde. Caminin planı dikdörtgen bir plan. Bunun nedeni ise namaz kılan insanların saflarını uzun tutmalarını istemeleriymiş. Caminin süsten uzak kalması tamamen yalın malzemelerin kullanılması ve net bir mimarinin dışarıdan okunması nedeniyle ben oldukça sevdim. Peyzajı da aynı şekilde cami ile paralellik gösterirken kot farklarıyla kademeler oluşturmuşlar. Caminin diğer bir özelliği ise minber duvarı , bu duvar kitaplara konu olan bir mermer işine sahipmiş. Fakat kubbenin çökmesiyle zarar gördükten sonra parçaları Çinili Köşk'e götürmüşler. Mutasarrıf Ömer Turan Paşa tarafından aynı yıl onarılmış.













Caminin tam karşısında bir de medrese bulunmakta. Şu anda burası ticari olarak kullanılan dükanlar bulunmakta.







Daha sonra yine şehir merkezinde bulunan Sinop Cezaevini gezdim. Burasıda kalın duvarları soğuk odalarıyla kentin merkezinde bulunan ve tarihte bir çok önemli olaylara şahit olan bir yer.






Sırada Sinop kalesi var. Sinop şehrini korumak amacıyla MÖ. 7. YY'da yarımada'nın üzerinde yapıldı meşhur Sinop kalesi. Çeşitli dönemlerde Romalılar,Bizanslılar ve Selçuklular döneminde kale onarılarak kullanıldı. Bugün bile ihtişamını koruya bilen bu kale 2050 m uzunluğunda, 25 m yüksekliğinde, 3 m genişliğinde ve iki tane giriş kapısı bulunmaktadır.





Kaleden sonra şehrin yapılarını görmüş oldum. Daha sonra Sinop'un en sevdiğim yanı olan doğasına hiç zarar vermediği yerleri gezmeye başladım. İlk önce şehir merkezinin devamı olan yani yarım adanın ucuna doğru yola çıktım. Buraya giderken yine birkaç şehir manzarasını paylaşmak istiyorum.



eski Osmanlı evler yeni yapıların arasında tek tük yıkık bir şekilde direniyorlar.





Sinop'un doğu Karadeniz'e bakan tarafı.


Yarım adanın ucuna ulaştığımızda karşımızda Karadeniz uçsuz bucaksız görünüyor. Burada hiç bir yapılaşma yok.




Daha sonra Sinop'un asıl el değmemiş olan üstüne hiç bir yapı yapılmasına izin verilmeyen İnce Burun tarafına doğru yola çıktım. Burada ki hamsilos koyu ve körfezi ve burada ki diğer doğal gezi parklarını gezdim. İnce Burun ise Türkiye'nin en kuzeyinde olma özelliğini taşıyor. Buralara kesinlikle yapılaşma ya da herhangi bir turistik tesis yapılmıyor. Bu özelliğiyle de Sinopluları bir kez daha taktir ettim böyle bir doğayı koruyabildikleri için. Burası doğal güzellikleriyle korunması gereken bir yer.










Yine Sinop İline bağlı Erfelek ilçesinde ki şelaleleri görmek için başka bir gün yola çıktım. Yedi kattan oluşan şelaleler doğal güzelliklere sahip başka bir Sinop güzelliği. Burada en çok her şeyin doğal olmasını sevdim. İki şekilde şelaleleri dolaşabiliyoruz. Birincisi doğal bir şekilde yapılmaya çalışılan merdivenler ve rampalardan oluşan yürüyüş yolu. Diğeri ise şelalelerin içinden tırmanarak ve halatlar yardımıyla dolaşmak. Ben kıyafetimin ve ayakkabımın uygun olmadığından birinci yolu tercih ettim. Birinci şelalenin başında yani yürüyüş yolunun başında bizi bir küçük ev karşılıyor. İçinde eskiden kalma bir değirmenin bulunduğu şirin bir ahşap yapı ayakta durması ise ilginç bir şekilde taşların üstünde. Dört katı çıktıktan sonra beşinci katta bizi yine böyle bir değirmen evi karşılıyor. Burayı ise kütür bakanlığı bir orada ki bir köyde yaşayan teyzeye vererek işletmesini sağlamış. Şirin bir yaratılmış her şey tamamen doğal; reçeller gözleme mısır ve nefis yayık ayranıyla doğanın içinde doğallığı yaşamaya davet ediyor. Oturma yerlerinden masalara kadar her şey doğanın yardımıyla ve sanki doğanın bir parçasıymış gibi. 












                                                 














Böylece Sinop gezimin sonuna geldim tarihiyle ve doğasıyla korunmaya değer bir şehir..













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder