14 Ekim 2012 Pazar

Gezi Stajı


 Şimdi şehrin kamusal mekanlarını gezerek tamamlayacağım. Ordu deniz kenarına kurulmuş bir şehir olduğu için sahilinde yürüyüş yerleri ve parklar bulunmakta. Bu konuda burada yaşayanlar oldukça şanslı çünkü tüm sahil sadece halk için ayrılmış hiçbir özel mekan bulunmamakta. 










         Stajımı son olarak şehrin tarihi eserlerini gezerek bitireceğim. İlk olarak  şehrin simgesi haline gelen Taşbaşı Kilisesini gezdim. Eski kilise ve cezaevi olarak kullanılan yapı şu anda kültür merkezi olarak kullanılıyor.   







     Bir diğer tarihi yapı ise Kemer köprü şehrin ortasından geçen çivil deresinin üstünde bulunmakta.




     Böylece Ordu’yu gezmiş oldum. Bende gezerken bir çok bilmediğim yönlerini öğrenmiş incelemiş oldum.
     Gezi stajımla birlikte stajlarımı tamamlamış oldum.

             




Gezi Stajı


        İlk olarak bu resimden başlayarak binaları anlamaya çalışıcam. Burdan da anlaşıldığı gibi şehrin merkezindeki binalar oldukça eski hatta bazılarının sıvası yok, boyaları eskimiş ve oldukça bakımsız. Bu fotoğrafı özellikle seçmemin nedeni ise aslında yeni camlı bir binanın yanında oldukça eski bir binanın olması. Aslında burada açıkça görülüyor ki yeni binalar yapılıyor fakat bu binaların bu kadar eski binalar arasında ne derece özelliğini gösterdiği tartışılır. Binaların arasında boşluklar yoktur aslında şehrin görünen ilk özelliği bu sadece sokaklar için ayrılan boşluklar var diğer tüm binalar sıralı boşluksuz, tekil olarak hiçbir özelliği yok. Bununla birlikte bakımsız oldukları için aslında bence oldukça kötü bir görüntü sergiliyor.

     Burasıda şehrin en önemli caddesi olan Fidangör caddesi. Burada yine bitişik düzende sıralanmış binaların giriş katları mağaza olarak kullanılıyor  yani şehrin alışveriş caddesi burasıdır. Ben bu caddeyi hem şehrin önemli bir merkezi olduğu için hem de binaların yan yana dizilmesiyle sanki tavanı açık kapalı bir mekan haline geldiği için bir ruhu olduğu için seviyorum.





  Şimdi de şehrin en sevdiğim mahallesi olan Taşbaşı mahallesine gidiyorum. Taşbaşı evlerinin kendine özgü bahçeli teraslı ve deniz manzaralı olması benim en beğendiğim yerlerden birisi haline getirmesine neden oluyor.




     Eski Ordu evleri denilen bu evler şimdilerde Menekşe sokakta yeniden onarılıyor yeniden can buluyor. Ben bu projeyi Ordu için çok güzel bir fırsat olarak görüyorum. Çünkü bu evler aslında şehirde ki kötü görüntünün izini biraz silmiş olacak. Tabi ne kadar eskiye sadık kalarak yapılıyor o konuda biraz tereddütlü olsam da yine de iyi bir proje olacağını düşünüyorum.
  Eski Ordu evleri denilen bu evler şimdilerde Menekşe sokakta yeniden onarılıyor yeniden can buluyor. Ben bu projeyi Ordu için çok güzel bir fırsat olarak görüyorum. Çünkü bu evler aslında şehirde ki kötü görüntünün izini biraz silmiş olacak. Tabi ne kadar eskiye sadık kalarak yapılıyor o konuda biraz tereddütlü olsam da yine de iyi bir proje olacağını düşünüyorum.





Gezi Stajı


       Ben gezi stajı için Karadeniz'in güzel şehirlerinden biri olan Ordu'yu seçtim. Ordu'yu seçmemin nedeni doğduğum büyüdüğüm şehri mimari bir gözle ele almaktı. Gezi stajıma öncelikle küçük bir araştırma yaparak başladım. Ordu’yu gezmeye karar verdiğimde nereden başlayacağımı, nereleri hangi sıraya göre gezeceğimi gözden geçirdim ve kendime bir yol haritası çıkardım. 
       Stajıma Ordunun tarihinden bahsederek başlayacağım. Ordu ili MÖ 400 yılından önce şehir merkezinin 5 kilometre dışında olan halk arasında Bozukkale olarak bilinen bölgede 'Kotyora’ (Kut Yöresi) adıyla kurulmuştur. Kotyora, Kut Yöresi  anlamına gelmektedir. Kut Türklerinin MÖ 2500-2400 yıllarında Hazar Gölü çevresinde otururken batıya göçen ve Türkçe konuşan bir kavim olduğunu ifade eden tarihçiler, "Kut kavminin Türk kökenli olduğunu ünlü Sümerolog Prof. Dr. Benna Landsberger, 1937'de yapılan Tarih Kurultayı'nda Atatürk'ün huzurunda bizzat söylemiştir. Pek çok bilim adamı Kut Türklerinin kullandığı dilin Ural-Altay dillerinin bir parçası olduğunu kabul etmiştir" ifadelerini kullanmaktadırlar. Türklerin Orduya yerleşmesinden önce(14. Yüzyıl)  yörede Roma ve sonra da Trabzon Rum Devleti hakimiyet kurmuştur.
      14. Yüzyıl’da Türk Beyliklerinden Süleyman Bey tarafından Ordu feth edilmiştir. Bugün ki Ordu ise denizcilerin Kirazlimanı’na sık sık gelmesi ve daha sonra buraya yerleşmesiyle kurulmaya başlanmıştır. 1883 yılında büyük bir yangın geçirmiştir. Bir çok tarihi eser ahşap evler bu yangınla kül olmuştur. Yalnızca taş olan binalar kalmış ve günümüze kadar korunmuştur.



     Resimdeki Osman Paşa Şadırvan ülkemizin en uzun sütunlarına sahip şadırvandır ve günümüzde hala aynı yerinde korunmaktadır.


        Bu aralar Ordu da tarihi Taşbaşı kilisesinin yanında Teras Cafe ve İkizevler otelinin birlikte kullandığı ortak bir alanda böyle güzel bir açık bir sergi alanı var. Tarihi yapıların maketleri ve Ordu tarih duvarından Ordu ile ilgili güzel bilgiler almamız sağlanmış.

 

    Şimdi kısa bir tarih yazısından sonra asıl gezi stajı benim için başlıyor Ordu’yu evimden başlayarak sırasıyla sonuna kadar inceleyeceğim için yanıma fotoğraf makinem ve sketch defterimi alarak yola çıktım.Bir yerden bir yere gitmek için bazen vasıta kullandım bazende yürüyerek gezimi tamamladım.

     Ordu’nun içinden iki tane önemli nehir geçmektedir. Bunların bir tanesi olan Melet ırmağı Karadeniz’i orta ve doğu olmak üzere ikiye ayırır bu nedenle oldukça önemlidir. Melet ırmağının doğusunda kalan bölge genellikle yazlık olarak kullanılır. Burada müstakil, iki yada üç katlı evler bulunmaktadır


    . Bu ırmağın diğer tarafına geçildiğinde ise şehrin merkezine kadar bir çok site ve müstakil binalar bulunmaktadır. Ordu’nun genelinde 5-6 katlı apartmanlar vardır. En fazla 10 katlı apartman bulunmaktadır. Bunun nedeni ise arazinin; denizin çekilmesiyle oluşmasıdır. Bu oluşumun sebebiyle pek de iyi bir zemin değildir. Bu nedenle çok yüksek katlara izin verilmemektedir.



     Yeni teknolojiyle birlikte dış cephelere yenilikler geldi fakat bu seferde tek tip konutlar ortaya çıkmaya başladı. 




   Ordu’nun merkezine geldiğimizde buralardaki gibi bahçeli apartmanlar ve siteler yerini iç içe, sıralı ve sıkışık binalara ve konutlara bırakıyor. Bu sıralı binalar caddeleri oluşturuyor. Böylece caddeler yalın halden üstü açık mekanlara dönüşüyor. İlk önce 2 senedir Ordu’nun simgesi haline gelen teleferiğe bindim ve şehrin üstten görünüşünü resimledim. Böylece şehri anlamak ve incelemek daha kolay olucak. Şimdi teleferikle Boztepe’ye çıkarken çektiğim fotoğrafları paylaşacağım. 




  Burası çıkacağım tepe olan Boztepe, yaklaşık 500 metredir. Normalde yaklaşık 15-20 dakika tutarken teleferik ile 4-5 dakika sürüyor tepeye çıkmak.  Bu resimlerde de açıkça şehrin doğal oluşumu görünüyor. Binaların çarpıklığı, düzensizliği, farklılığı oldukça açık bir şekilde görünüyor. 


    Böylece Boztepe’ye çıktım. Buradan tüm orduya hakim olabilirsiniz.

  
  Buradan da şehrin diğer tarafını görmek mümkündür. Bu taraf da yine yazlık olarak kullanılmaktadır.





14 Eylül 2012 Cuma

Şantiye Stajının 18. Günü








        Bugün benim için şantiye stajının son günüydü. Bugün ilk önce yine panellerin üzerine yalıtım malzemesi çektik. Öğleden sonra ustalar ofisleri ayırmak için kullanılan camları kendi teknikleriyle yarlarine yerleştirdiler. Son olarak üst kata yalıtım malzemesi olan straforları üst kata çıkartmaya yardım ettik. Böylece stajın sonuna geldik. Oldukça yorucu bir o kadar da öğretici bir staj geçirdik.

Şantiye Stajının 17. Günü

          Bugün şantiyeye geldiğimizde ilk önce panellerin üzerine yalıtım malzemelerini çekmekle başladık. Bu iş  öğleye kadar devam etti. Öğleden sonra da duvarlara sıva yapmak için yapılan malzemeyi çuvallara doldurduk. 

Şantiye Stajının 16. Günü

         Stajın 16. günü;

     Bugün son haftaya girdik ve Yeşilpınar semt konağından Santralistanbul'a transfer olduk. Biraz daha işimizi hafifletmek, son haftamızda çok fazla yorulmadan daha çok bilgi öğrenmek için Santralin içinde bulunan müze binasının yenileştirme projesinde çalışmaya başladık. Burada yapılan iş Yeşilpınar'a göre daha ince bir iştir. Daha önce müze ve sergi salonu olarak kullanılan bina şimdi; derslik, konferans salonu ve çalışanlar için ofisler olarak yeniden tasarlanmış. Binanın formunda herhangi bir değişiklik yapmadan orjinalini bozmadan içinde bir takım değişiklikler yapılmaya başlanmış. Binanın geniş ve sadece kolonlardan oluşan alanları derslik ve ofis olarak bölünecektir. En alt katta ofisler bulunacağı için burası camlarla bölünüyordu. Üst katlarda ise sınıfların arasında ses geçirmemesini sağlamak üzere paneller kullanılacak. Bu paneller yalıtım malzemesi ile kaplanacak. 





       Bunlar yapılacak işlerdi burada ki şantiyede. Biz ilk gün; ilk önce binayı gezip nelerin yapılacağını öğrendik. Daha sonra projelerini inceledik. İşe ilk önce duvarlara sıva yapan ustaların nasıl yaptığını görerek ve deneyerek başladık. Kolay gibi görünen bu iş aslında o kadar da kolay değilmiş. 

 

20 Temmuz 2012 Cuma

Şantiye Stajının 15. Günü

Bugün havanın sıcaklığından dolayı şantiyeye gitmedik. Onun yerine tüm staj gruplarıyla birlikte geziye gittik. İlk önce Atatürk Arboretumuna gittik. Burada dünyanının her yerinden bitki örnekleri sergileniyordu onları inceledik. Ondan sonra Garipçe koyuna gittik orada yemeğimizi yedikten sonr Rumeli Fenerine gittik. Burası boğazın son noktası Karadenize açılan kapıydı. Bugünde böyle bitti.

Şantiye Stajının 14. Günü

Bugün ben ve iki arkadaşımla birlikte diğer semt konağındaki şantiyeye gittik. Oradaki yapının kaba işi bitmiş inc. İş kalmıştı. Bizde ilk önce çatıya kiremitleri taşıdık. Daha sonra ise sıvayı hazırlayıp duvara sıva yaptık. Bugünümüz de böyle geçti.

Şantiye Stajının 13. Günü

Bugün yine kalıp ve kolon yapmaya devam ettik. Dünden farklı olarak kalıpları çift taraflı yapıp içinede kolonları yerleştirdik böylece beton dökülmeye hazır hale geldi.